-
1 avoir
Iv t1 sahip olmak2 caractéristique bir özelliği olmak3 bir şey hissetmek◊4 fam aldatmak5 avoir à (avec inf.) bir şeyi yapmak zorunda olmak◊J'ai à te parler. — Seninle konuşmam gerek.
6 en avoir après / contre birine kızmakIIv auxyapma, etme fiilinin geçmişinde kullanılır◊Je les ai entendus. — Onları duydum.
v impers1 il y a var◊Il y a plusieurs possibilités. — Birçok olasılık var.
2 il y a bir kaç zamandır◊Elle est arrivée en France il y a six mois. — Fransa'ya altı ay önce geldi.
3 qu'est-ce qu'il y a ? fam ne var ? ne oluyor ?4 il n'y a qu'à fam yap olsun◊Il n'y a qu'à lui demander s'il vient. — Gelip gelmeyeceğini sormaktan başka çözüm yok.
5 il n'y a pas de quoi bir şey değilIVn mcrédit alacak [aɫa'ʤak] -
2 plein
I1 rempli dolu [do'ɫu]◊La bouteille est pleine d'eau. — Şişe su dolu.
2 qui a beaucoup de dolu [do'ɫu]3 entier tam [tam]4 en plein tam içindeIIdolu [do'ɫu]çok [ʧok]IVn mcontenu total dolu [do'ɫu] -
3 moyen
I1 intermédiaire orta [oɾ'ta]2 passable orta [oɾ'ta]3 ordinaire orta halli4 égal à la moyenne ortalama [oɾtaɫa'ma]IIn m1 procédé olanak [oɫa'nak]2 au moyen de aracıylaa para [pa'ɾa]b yetenek [jete'nec] -
4 réserve
n f1 provision kenara koyma, yedek [je'dec]2 lieu ardiye3 discrétion çekince [ʧecin'ʤe]4 sans réserve sınırsız5 sous toutes réserves kesin güvence vermeden6 réserve de chasse / de pêche av yasağı bölgesi7 réserve naturelle doğal rezerv -
5 assez
1 suffisamment yeterli [jeteɾ'li]♦ assez ! yeter !♦ en avoir assez de qqch bir şeyden bıkmak2 plutôt oldukça [ol'dukʧa]◊Il fait assez beau. — Hava oldukça güzel.
-
6 caisse
n f1 sandık [san'dɯk]2 d'un magasin kasa [ka'sa]3 coffre, tiroir kasa [ka'sa]4 caisse d'épargne tasarruf sandığı
См. также в других словарях:
duz kil parası olmak — para olarak borcunu ödeyerek kişinin borcunu az az ödediğini anlatmak … Beypazari ağzindan sözcükler
alacağı olmak — 1) birinden alınacak parası olmak 2) bir öneriyi vakit darlığından dolayı kibarca geri çevirmek Alacağım olsun, bir daha geldiğimde kahvenizi içerim … Çağatay Osmanlı Sözlük
para — is., ekon., Far. pāre 1) Devletçe bastırılan, üzerinde değeri yazılı kâğıt veya metalden ödeme aracı, nakit 2) Kazanç Balıkçılıkta para vardır ama dalgıçlık kadar genç işidir. S. F. Abasıyanık 3) esk. Kuruşun kırkta biri Birleşik Sözler para… … Çağatay Osmanlı Sözlük
HULUVV — Boş olmak, hâlî oluş. Boşluk. Boşta olmak. * Huk: Tarafların anlaşarak evlilik hayatlarına son vermeleri. * Huk: Bir gayr i menkulün, muayyen bir bedel ile kiralanmış olmasından doğan kiracılık hakkı ve menfaati. * Hava parası adıyla verilen… … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
biçare — is., Far. bīçāre Çaresiz, zavallı kimse Keşke bu biçarelere bir tren parası verseydik. R. N. Güntekin Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller biçare olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
ekmek — 1. i, er 1) Bir bitkiyi üretmek için toprağa tohum atmak veya gömmek 2) Toprağı ekip biçmek için kullanmak Ancak senede otuz dönüm ekebiliyor. M. Ş. Esendal 3) e Serpmek Yemeğe biber ekmek. 4) mec. Bir şeyin başlamasına yol açacak sebepleri… … Çağatay Osmanlı Sözlük
gâvur — is., din b., hlk., Far. gebr 1) Müslüman olmayan kimse Onca yıl gurbetin kahrını, gâvurun ağzının kokusunu çekmiştik. 2) din b. Dinsiz kimse 3) sf., mec. Merhametsiz, acımasız, inatçı Gâvur bana bir at parası vermeden kalkıp gidecek mi? M. Ş.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
hava — is., Ar. hevā 1) Hava yuvarını oluşturan, bütün canlıların solunumuna yarayan, renksiz, kokusuz, akışkan gaz karışımı 2) Meteoroloji ile ilgili olayların bütünü Hava biraz bozukçaydı, dışarıda serin bir yağmur çiseliyordu. M. Ş. Esendal 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
kan — is. 1) Atardamar ve toplardamarların içinde dolaşarak hücrelerde özümleme, yadımlama görevlerini sağlayan plazma ve yuvarlardan oluşmuş kırmızı renkli sıvı Cebinden çıkardığı mendille ellerine bulaşan kanları silerek haykırdı. Ö. Seyfettin 2) mec … Çağatay Osmanlı Sözlük
kazınmak — nsz 1) Kendi kendini kazımak 2) Kazıma işi yapılmak 3) Derisini kazır gibi kaşımak 4) Derisi yüzülürcesine tıraş olmak Bıyığını kesmeyen bir azınlık kaldı ise bile sakal dipten kazınmıştı. H. Taner 5) mec. Her tarafı iyice temizlemek 6) mec. Varı … Çağatay Osmanlı Sözlük
yol — is. 1) Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik 2) Karada insanların ve hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı. Ç. Altan 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük